Ölüm Yiyenler Neden Patronus Yapamaz?
Bazen bir soru takılır kafama, yanıtını bulmak için bir ömür boyu çaba harcasam da hâlâ içimi kemiren bir boşluk olur: Ölüm yiyenler neden Patronus yapamaz? Bunu düşündüğümde, ne kadar derin bir anlam taşıdığını fark ediyorum. Hem de bu soruyu sadece bir fantastik evrenin parçası olarak değil, gerçek hayattaki yansımasıyla da ele almak istiyorum. Sonuçta, bir Patronus bir ışık, bir umut, bir güven duygusu değil mi? Peki ya karanlık tarafı tercih edenler? Onlar, içlerindeki en karanlık duygulara rağmen bir ışık yaratabilir mi?
Bir Anı, Bir Hatıra
Bir akşam vaktiydi, Kayseri’de soğuk rüzgarın hüzünlü bir şarkı gibi yüzümü okşadığı o anı hatırlıyorum. Günün bütün yorgunluğu omuzlarımı sarmışken, dışarıda bir yerlerde biri acı çekiyordu. O an, geçmişin karanlık köşelerine gitmekten başka hiçbir şey istemedim. Geçmişte yaşadığım bir olaydan çok etkilenmiştim, birinin içindeki karanlıkla nasıl yüzleşebileceği hakkında düşüncelerle dolmuştum.
Bir zamanlar yakın olduğum bir arkadaşım vardı. Hayatıma bir dönem ışık olmuştu. Ama zamanla, o ışığın giderek solduğunu, karardığını hissettim. O, bir Ölüm Yiyen gibi değişti, içindeki karanlık düşüncelerle hareket ederken, bana kalanı ardında bırakıp gitti. O kadar derin bir karanlık içine düşmüştü ki, artık bir Patronus yapamaz hale geldi. Çünkü içindeki umut, sevgi ve iyi duygular o kadar silinmişti ki… Ne yaparsa yapsın, bir ışık yaratamıyordu. Patronus, sadece içindeki iyi duygularla var olur. Peki, ya o iyi duygular yoksa?
Karşı Konulmaz Karanlık
O arkadaşımın içindeki karanlık bana acı verirken, bir yandan da hayal kırıklığına uğradım. Ne zaman ona umut vermeye çalışsam, o karanlık, her şeyi yutmuş gibiydi. Beni dinlemekten bile vazgeçmişti. O zaman, “Bir Patronus nasıl yapılır?” diye sordum kendi kendime. Yani, karanlık birinin içindeki ışığı bulmak imkansız mıydı? Herkesin içinde bir ışık var mıydı gerçekten? Bir insan, içindeki karanlıkla yüzleşip, yeniden bir ışık yakabilir miydi?
Bir gün, bu sorunun yanıtını buldum. O an fark ettim ki, Patronus yapabilmek için önce kalpte bir yerlerde sevgiye, umuda, neşeye yer olmalı. İçindeki karanlık ne kadar derin olursa olsun, bir noktada o ışığı tekrar bulabilmelisin. Ancak ölüm yiyenler için bu mümkün değil. Çünkü onlar, ışığı kaybettikleri ve o kaybı kabullendikleri için, içlerinde bir umut taşımazlar. İçlerindeki boşluk, onları her geçen gün daha da karanlıklaştırır.
Bir Patronus’un Gücü
O akşamda, o eski arkadaşımı düşündüm. İçimde, belki bir gün ışığı tekrar görebileceği, umudu bulabileceği düşüncesi vardı. Bir Patronus yapamayacak olsa da, içinde her zaman bir şeylerin değişebileceği bir ihtimal vardı. Ama sonra… o ihtimali görmemek, ona bir ışık sunamamak beni kırdı. Bir kişi karanlıkla ne kadar savaşırsanız savaşın, sonunda ya ışığı bulur ya da karanlık tamamen hükmeder. Patronus yapabilmek, kalpten bir şeylere inanmaktan geçiyor. O yüzden, ölüm yiyenler hep karanlıkta kalacaklar. Çünkü onların kalbindeki ışık sönmüştü.
İçimizdeki Işık
O gün fark ettiğim şey, bir Patronus’un sadece büyücülükle ilgili bir şey olmadığıydı. Bir ışık yaratmak, umudu bulmak, her insanın içindeki karanlıkla barışabilmesiyle ilgiliydi. Belki de bu yüzden ölüm yiyenler Patronus yapamazlar. Çünkü içlerinde sevgi ve umut kalmadı. Onlar, yalnızca nefretle, hırsla, acıyla varlar. Belki de hayatın onlara sunduğu en acı gerçek, karanlıkta tek başlarına kalmalarıdır.
Bir Patronus yapabilmek için insanın içindeki iyi duygulara güvenmesi gerekir. Belki de zaman zaman karanlık, içimizdeki ışığı söndürse de, o ışık her zaman bir şekilde yeniden yanar. Yeter ki inanalım. Yeter ki kalbimizdeki umut hiç sönmesin.
Bugün, o eski arkadaşımın beni terk ettiği o günkü gibi yalnız hissetmiyorum. Çünkü şimdi fark ediyorum ki, ışığın sönmediği her kalpte bir Patronus vardır. Ve o ışığı bir gün bulacağımızı biliyorum.