Parmak Çıtlatmak Abdest Bozar Mı? Bir Kayseri Hikayesi
O Anki Sessizlik
Kayseri’nin akşamları biraz farklıdır. O sessiz, serin hava, insanın ruhuna işler. Akşam namazından önceki o birkaç dakikalık bekleyiş anı vardır ya, işte o anlarda insan, her şeyin anlamını sorgular gibi olur. Bu akşam da öyleydi. Her şey huzurlu, ama bir o kadar da kafa karıştırıcıydı. Namaza durmak için abdest almaya başlamıştım. Yavaşça, adım adım… Ellerimi yıkarken parmaklarımı birleştirip, hafifçe sıktım. O an, o ses. O kadar yüksek, o kadar net bir çıtırtı ki, kulaklarımda yankı yapıyor gibiydi. Parmaklarımı çıtlatmıştım, farkında olmadan…
Ama o an aklıma bir şey geldi: Parmak çıtlatmak abdest bozar mı? O kadar basit bir hareket, bir ses ama aklımı o kadar karıştırmıştı ki, içimde bir düğüm oluştu. Hemen cep telefonumu elime aldım. “Parmak çıtlatmak abdest bozar mı?” diye yazıp internette araştırdım. Ama nereye bakarsam bakayım, bir cevap bulamıyordum. Herkesin fikri farklıydı. Kafamda yüzlerce soru dönmeye başladı.
İçimdeki Karmaşa
İçimdeki karmaşanın başladığı yer tam olarak buydu. Yaşamın her anını anlamlandırmaya çalışan biriyim. Her şeyin bir anlamı olmalı. Bu kadar küçük, aslında hiç de önemli olmayan bir şeyin bile cevabını arayarak, kendimi bir yanda buluyordum. Parmak çıtlatmak abdest bozar mı? sorusu, birdenbire çok büyük bir mesele haline geldi. Aklımda çözülmemiş bir bulmaca gibiydi.
Kayseri’nin sokaklarında bazen yürürken, insanlar ne kadar doğal, ne kadar huzurlu görünüyorlarsa, ben de o kadar karmaşık düşüncelere dalabiliyordum. Bir anda kaybolmuş hissediyorum. Bu kadar küçük bir şeyin bile abdestimi bozup bozmayacağını merak etmek, bana hayatın ne kadar garip olduğunu hatırlatıyordu.
Bir yanda parmaklarımda o çıtırtıyı hissettiğimde kendimi çok huzursuz hissediyordum. Diğer yanda ise, o kadar basit bir şeyin abdestimi etkileyeceğini düşünmek, garip bir şekilde beni hüsrana uğratıyordu. Sonra düşündüm, belki de önemli olan soruyu sormak değil, kendini o kadar küçük şeylerle rahatsız etmemekti.
Kayseri’de Bir Dostun Sözü
O akşam, Kayseri’nin soğuk havası karşısında bir kafenin önünde yürüyordum. O sırada karşıma eski bir arkadaşım çıktı. Gözlerinde hâlâ o tanıdık sıcaklık vardı. Selamlaştık, hal hatır sorduk. Biraz sohbet ettik ve sonra o da bana parmak çıtlatmakla ilgili bir şeyler söyledi. Dedi ki: “Bazen, hayat küçük detaylarla insanı öyle yorar ki, insanın aklındaki büyük soruları unutur. Ama bir şeye takıldığında da, önce neye takıldığını anlaman gerekir. Belki de parmak çıtlatmak sadece bir ses. Ama önemli olan, senin bu sesi nasıl duyduğun.”
Arkadaşımın sözleri çok anlamlıydı. Birdenbire içimdeki o karmaşayı bıraktım. O kadar basit bir şeyin, abdestimi bozup bozmadığını düşünmek, sadece zihnimi yoruyordu. Huzuru kaybetmeme neden oluyordu. Ve evet, belki de hayatı o kadar çok sorgulamak yerine, kabul etmek, kabullenmek, daha az endişelenmek gerekirdi. Ama işte, insanın ruhu her zaman çözüm arar, değil mi?
Sonunda Ne Oldu?
Sonraki günlerde, parmak çıtlatmanın abdest bozar mı sorusuna bir cevaba varamadım. İnternette bulduğum bilgiler çok farklıydı. Kimisi “Hayır, bozamaz” diyordu, kimisi ise “Evet, abdestin bozulur” diyordu. Ama sonra fark ettim ki, belki de bu kadar büyük bir soruya takılmak, içimdeki huzuru bozan asıl şeydi. Parmak çıtlatmak gibi basit bir hareket, küçük bir ses, hayatın gerçekten o kadar önemli bir parçası değildi.
Sonunda, abdestimi alıp, namaza durduğumda, huzur içinde dua ettim. Parmaklarımın çıtırtısı, artık sadece bir ses olarak kaldı. O an, kaybolan hiçbir şeyin olmadığını fark ettim. Her şey olduğu gibi, kabul edilmesi gereken bir parça. O kadar kaybolmuş hissediyorsam da, her şeyin bir anlamı yoktu. Belki de hayat, o küçük seslerin kaybolmasında değil, büyük huzurun içinde saklıydı.
Sonuçta…
Parmak çıtlatmak abdest bozar mı? diye sorarak başladığım bu yolculuk, bana aslında daha derin bir soruyu sormamı sağladı: Hayatta kendimizi o kadar çok küçük şeylere takılmaya, büyük soruları unutmaya gerek var mı? Herkesin kendi huzurunu bulduğu bir yerde, belki de önemli olan soru, bir şeyin doğru ya da yanlış olup olmadığından ziyade, onu nasıl kabul ettiğimizdir.
Kayseri’nin sokaklarında yürürken, o eski dostumun sözleri aklımda çınladı. “Her şey bir ses. Ama önemli olan, bu sesi nasıl duyduğundur.”